Diksiyon eğitimlerimde en fazla karşılaştığım sorulardan bir tanesi de bu. Dilim döndüğünce açıklamaya çalışayım.
Namık Kemal derki: ”İnsanlar kelimelerle düşünür, kelimelerle konuşur.
Kelimelerle arası iyi olmayan topluluk önünde konuşamaz, kendisini ifade edemez.”
Bizler tüm duygularımızı kelimeler veya çeşitli davranış kalıplarıyla karşı tarafa aktarırız ve bunu yeterli miktarda yaptığımız zaman yani kendimizi tam olarak ifade ettiğimizde rahatlarız, anlaşıldığımızın farkına varırız, karşı tarafta var olduğumuzu idrak ederiz.
Çocuklar Türkçeyi çok güzel konuşurlar, tane tane dertlerini anlatırlar. Küçük yaşta çocuklara yabancı dil öğretmek onların asıl ana vatanı olan dillerini elinden alıp yabancı bir vatana göçe zorlamak demektir. Bir çocuk önce kendi ana dilini öğrenecek, konuşacak ve duygularını bu dil ile karşı tarafa aktaracak. Kimliği bu dil üzerinden oturacak. Çocuklar duygu ve düşüncelerini aktaramadığı zaman veya bunu hangi dilde ifade edeceğini bilemediği zaman arada kalmış hissi oluşacak bu da anlaşmazlık ve iletişimsizlik problemlerini meydana getirecek.
İlerleyen zamanda konuşmasını bilmeyen, topluluk önünde hitabet yeteneği gelişmeyen, ne demek istediğini anlatamayan, karşı tarafın ne söylemek istediğini anlayamayan ve günde 5 kelime ile hayatını devam ettiren (aynen, sıkıntı yok, eyvallah, ne alakası var, hallederiz vb.) topluluk ile bu dünyada yaşamak istemeyenlere naçizane tek önerim, lütfen çocuklarınızla en az 7 yaşına kadar ‘Türkçe’ konuşun, onlara ‘Türkçe’ öğretin.
Kendi dilimizin derinliklerini keşfedemeyen bizler, yabancı dillerde boğularak başarılı bir toplum, ifade yeteneği güçlü bir gençlik yetiştiremeyiz. Önce kendi öz dilimiz.