İnsanların bir görünen, gir göstermek istedikleri bir de asıl oldukları farklı roller vardır. Kişiler bindikleri araba, kullandıkları telefon, giydikleri elbiseler ile karşı tarafa bir mesaj verirken işin diğer tarafında ise kullandıkları beden dili, konuşmalarındaki ses, vurgu, tonlama ve aynı zamanda seçtikleri sözcükler vardır. Kişinin ne söylediğinden ziyade nasıl söylediği çok önemlidir zira bir hocam ne ve niçin sorusunu nefis sorar, nasıl sorusunu ise gönül sorar demişti. Gönle girmek isteyenlerin kendini nasıl ifade ettiği çok önemlidir zira basit cümlelerde bile kişinin tavrını değiştirmesi, vurgusunu farklılaştırması muhatapta farklı bir imaj ve resim çizebilir.

Kişinin kendini ifade etmesi konusunda en önemli başlıklardan birisi usuldür. Usul olmadan vusul olmaz der kudema. Usul, erkân, edep bunlar kültürümüzde var olan fakat şu an dünyada farklı içeriklerle kişisel gelişim başlığı altında pazarlanmaya çalışılan konular arasındadır. Bizim medeniyetimizde karşı tarafı hor görmek, incitmek hiçbir zaman olmadı lakin teknoloji, nefis, çıkar gibi konular girdikçe insanların kendini ifade etme şekli maalesef değişti. Sürekli rekabet ortamı içerisinde ve kendini pazarlama derdiyle ömrünü geçirenlerin arasında kaybolup giden bir ömür sermayesi var.

Kendimizi nasıl ifade etmemiz gerektiğini yine Hz. Ali’nin “Kişi dilinin altındadır” sözü çok güzel bir şekilde bize özetliyor. İnsan konuşmaya başlayınca seçtiği kelimeler ve takındığı tavırla kendisini ele veriyor. Sen dilli, ben dili ve biz dili seçeneklerinde ifade etme yöntemini belirlemek ve iletişimde bunları kullanmak erdem ve ahlak gerektiren konulardır. Evet şu an belki birçok kişi kendine göre etik şeyler yapıyor, etik ifade seçeneklerini kullandığını düşünüyor fakat her etiğin ahlaklı olmayacağını maalesef göz ardı ediyor. Bunun sonucunda ise iletişimde çeşitli hatalar, yanlış anlaşılmalar ve en önemlisi de belki gönül kırmalar ortaya çıkıyor.

Rahmetli Doğan Cüceloğlu: “İki kişi birbirini fark ettiği anda iletişim başlar” demişti. O kadar nefis bir söz ki. Unutmayın hiç kimsenin hikâyesini, yaşadıklarını bilemeyiz. İletişimde bunu arka plana atmamalı, yargılamamalı ve buna göre iletişim kurmalıyız. Burada naçizane işin içine yine gönül giriyor ki iletişim hususunda gözümüzün önünde, kulağımızın dibinde, aklımızın içinde olması gereken bir kavram zira bir şeyi ifade ederken karşı tarafın gönlünün Allah katında ne derece olduğunu biz bilemeyiz. İşte bu yüzden nasıl ifade ettiğimiz konusunda odaklanmak ve Bizim Yûnus’un tabiriyle:” Yunus der hoca, istersen var bin Hacc’a, hepisinden eyice bir gönle girmektir’ sözünü kendimizi düstur edinmemiz gerekiyor.

Gönüllerde yer edinebilmek ve kendimizi ifade ederken ‘nasıl’ sorusuna odaklanarak gönül kavramını unutmamak dileğiyle.